Pkk'nın tüfek yahnisi yaptığı etkinlikte yaptığı konuşmada "sosyalizm mücadelesi" vermekten bahsetme ironisi bizi biraz gülümsetti...
"Siz niree sosyalizm nire?"
"Siz, AKP ve MHP ile çıktığınız yürüyüşe devam edin. İnşallah yolunuz birlikte tükenecek" temennisinde bulunduktan sonra konumuza girelim:
Gelecekte sık sık yaşayacağımız zihin bulanıklıklarında, 2 önemli pencereyi net görmeye devam edebilmek için sürekli temiz tutmamız gerekiyor. Bu iki perspektife sahip olmayanlar çok manipülasyona yenilecekler.
Bunlardan biri, PKK ve sosyalizm muhayyilesi:
Kuruluşunda bir sosyalizm iddiası detay olarak vardı. Ancak 1990'dan sonra PKK, sosyalizm iddiasını tamamen terk ederek milliyetçiliğe geriledi.
PKK,1990'lara kadar kadroları arasında istihdam ettiği sosyalistlerden (muhtemelen emperyalizm ile işbirliği sürecine itiraz ettikleri için) tesbit ettikçe, ya askerin hedefi yaparak ya infaz ederek kurtulmuştur... Son örneği açılım saçmalığı sürecinde suikast düzenlenen Sakine Cansız'dı...
PKK'nın sosyalizm iddiası, nüfusun Kürt olmayan kesimlerinde meşruiyet bulma umuduyla giyindiği bir kamuflajdır sadece. PKK'yı sosyalizmden uzağa düşüren diğer bir hususta, Türkiye'nin geçmiş sosyalist mücadele deneyimlerinde gösterilen hassasiyetlerin pkk'da olmamasıdır.
Sosyalizm temelde burjuva iktidarını işçi iktidarıyla değiştirme mücadelesi olduğu için, en koyu faşist günlerde, hatta Cunta günlerinde bile devrimciler, birer işçi köylü ve memur çocuğu olan memetçiğe ateş etmemiş, onları "geçici ve zorunlu olarak silah altında duran, bir kaç ay sonra terhis olup işçi köylü sınıfları arasındaki kalıcı yerlerini alacak olan halk çocuğu olarak görmüştür.
Ancak PKK, tarihi boyunca düşman bir ülkenin ordusu ile savaşıyormuş edasıyla, ait olduğu sınıfı ve zümreyi zerre umursamadan, belki birkaç ay belki bir kaç gün sonra terhis olup işçi ve köylü sınıflarının arasına karışacak olan memetçiğe son derece Kıyıcı davranmıştır. Hele 33 silahsız sivil erin otobüsten indirilerek kurşuna dizilmesi tas tamam bir faşist kıyım olarak ellerini yüzlerini kan içinde bırakmıştır. (Ki o katliamın uygulayıcısı Şemdin Sakık, AKP'nin gizli tanığı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını hapse attırmıştır. Bu da AKP terör Partisi ile PKK'nın çok önceden beri işbirliği içinde olduklarının bir delilidir)
PKK'nın her eylemi, onun mücadeleye sınıfsal değil etnik pencereden baktığını ispatlar niteliktedir.
Gerek oradaki insan kaynağından gerek diğer olanaklardan istifade etmek isteyen bazı sosyalist hareketlerin PKK'yı desteklediğine de rastladık ancak bu onların kendi aldanışlarıdır.
Sosyalist öğretinin azınlık hakları noktasında yaptığı açılım, ancak sosyalist bir düzenin içinde anlamlıdır. Burjuva sınıfının egemenliğindeki kapitalist koşullarda azınlıklar, etnik ayrımcılık oltasına düşerse, ancak böl-yönet politikası uygulayan emperyalistlerin birer taşeronu olabilirler.
Gelecekte PKK muhtemelen yasal siyasette varolabilmek için -başka sıfatlar içinde- sosyalistleri kamuflaj olarak kullanma eğiliminde olacaktır. Ancak sosyalizm ile misak-ı milliyi tehdit eden bir fikrin kol kola yürümesinden Türkiye sosyalizm mücadele seyrinin aşırı zarar göreceği unutulmamalıdır.
Bu uyarıyı, bütün halkımıza, sosyalistlerin gerçek bakış açısının bu olmadığını bildirmek açısından önemli buluyorum.
Hiçbir bulanıklıkta görüşü kaybetmesine izin vermeyeceğimiz diğer bir pencerede, PKK'nın silah bırakma manevrasının samimiyetsizliğidir. En ikna edici oldukları zamanda bile hatırlamak zorundayız ki; emperyalistler ve NATO, zaman zaman Türk subaylarının da bulunduğu ortamlarda sergiledikleri, Türkiye kürdistanını da içeren o malum Ortadoğu haritalarını henüz imha etmemiştirler. PKK'nın Kürt halkı iradesi olarak dava ettiği Kürdistan haritalarının nato kurmay karargahlarında ne işi var?
NATO kurmay masalarına serili olan haritaların, gerçekleştirilme mücadelesinde sosyalistlerin ne işi var?
Anlamalıyız ki;
Bu günkü aşama, PKK'nın artık Türkiye Cumhuriyeti topraklarında askeri eylemler yapma ihtiyacı ortadan kalkmıştır. Şimdi bölünmenin önünde engel olan Türk Silahlı Kuvvetlerini oyunun dışına alabilmek için, bu silah bırakma mizanseni bir manevra olarak yapılmıştır. Sırada Türkiye'nin eyalet sistemine geçerek güya demokratikleşme sürecinin inşası var. Ortadoğu'da ki son gelişmelerden ve isbirlikçilerin hayli yaşlanıp oyunu yarıda terketme ihtimalinden de mutevellit acele ettiklerini anlıyoruz. Yinede bu iş biraz zamanlarını alabilir.
Zannım odur ki burada net olarak tespit ettiğimiz konuların, zihinlerimizde flu hale dönüşmesine yetecek kadar zaman alacaktır bu süreç. Ancak bu rota asla şaşmayacak. O nedenle burada ayan etmeye çalıştığımız iki pencerenin sürekli temiz tutulması lazım hafızamızda.
--Bir, sosyalistler bu konuya asla katkı koymamalıdır. En zihin bulandırıcı dönemler ve açıklamalar da bile ikna olmak yerine dönüp yukarıdaki açıklamaları hatırlayarak zihnimizi durultmalıyız.
--İki, Türkiye kürdistanı emperyalist bir projedir, bugün 'barış' yarın 'demokrasi' ambalajlarına sararak o projeyi bize yutturmaya çalışacaklar.
Devamında, değil Türkiye'den arta kalanın sosyalize olması, Türkiye'nin ulusal ve çağdaş kazanımlardan bile mahrum kalmasıyla sonuçlanacaktır.
Bu sürecin güvenli işletilmesi için, Türkiye'nin misak-ı milliye düşkün, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kuvv-i milliye cephesinin baskı altına alınması dağıtılması ve marjinalleştirilmesi gerekiyor. Türkiye'de CHP üzerinde yoğunlaşan baskı ve faşist terör, bu ulusalcı diklenmeyi kırmak içindir.
O halde bugünkü denklemi yeniden teorize etmeliyiz.
AKP MHP şeriatçılar ve PKK, sosyalistler ve ulusalcılara karşı bir cephe oluşturmuşturlar...
Türk Silahlı kuvvetleri ve Türk Polis teşkilatı, silahsız zemine taşınan bu işbirliğinde henüz emperyalistlerin saflarında duruyor gibi görünüyor.
O nedenle özellikle Cumhuriyet Halk partisi'nin her zaman yaptığı gibi "cumhuriyetin teminatı ordudur" bakış açısından sıyrılıp, sosyalistler ve ulusalcılarla birlikte, karşı cephenin anlayacağı dilin de hesabı yapılarak bir savunma hattı oluşturmaya kolları sıvamaldırlar.
Tabi ki Türkiye'nin devrimci ulusalcı sosyalist ve bilumum vatanseverleri, yer aldıkları, ait hissettikleri örgütlerde öne çıkarak "ben varım" demelidirler.
Ben varım.