(Efendiliğin koşulu cumhuriyettir. Feodal zamanların tarım toplumlarında sahip ve köle vardı. Ağa ve maraba vardı. Osmanlıda da köylü reaya idi. Köylü, Cumhuriyet ile kendi kendinin efendisi oldu.)
Biz Cumhuriyeti, çökmüş bir tarım toplumunun küllerinden kurduğumuz için köylü sınıfı Cumhuriyet devriminin göz bebeği oldu.
Sanayileşmek ve kalkınmak köylünün bilinçli emeğiyle mümkün olacaktı. Bu da köylünün aydınlanması zanaat ehli olması mecburiyetini doğuruyordu. İşte Köy Enstitüleri bu ihtiyaçtan doğdu.
Acı gerçek şu ki; köyleri kundaklayanlar hep gerici iktidarlar olduğu halde, köylerden en yüksek oyuda onlar aldılar yıllarca!
Bu durumu iyi tahlil etmek zorundayız.
Handikapımızı görmek zorundayız.
Bu partiler halktan sadece oy istediler. Birazda sabır...
"Gerisini biz hallederiz" dediler.
Bu kolaydı...
İlerici partiler ise, halktan, "okumasını öğrenmesini örgütlenmesini bilinçli davranmasıni" istediler.
Bu ise zordu...
Bu biraz Sokrates'in şekerci ile doktor örneğine benzer.
Gerici partiler, "700 yıl 3 kıtaya hükmettik" diye geçmişle övünme basitliğini kullanırken, ilerici partiler; muassır medeniyetleri yakalama hedefi gösterdiler sürekli...
Onlar kendilerinden olana torpil yaptılar. İlericiler;"herkes hak ettiği yere, önce liyakat" dediler...
Onlar sürekli halkın yastığını düzeltip rahat yatmasını sağlamaya çalışırken, ilerici partiler; "uyan artık kalk ayağa" diye kafa ütüledi can sıktılar...
Kimse uyandırılmayı sevmedi bizim memlekette!!!
Onlar, geleneksel yaşayan köylünün töresine inancına "yüce şanlı aziz" diye iltifatlar dizerken, ilerici partilerin "muassır medeniyetleri yakalama gereği ısrarını" 'gavur özentiliği' ilan edip ötekileştirip oylarını aldılar.
İşte böylelikle aldıkları iktidarın gücüyle Cumhuriyete ve aydınlanmaya karşı yürüttükleri sessiz savaşı 80 yıl sürdürdüler!
Köylünün aydınlanması bu partiler için korkunç bir şeydi.
Sıra ile;
Köy Enstitüleri kapatıldı!
Köy okulları kapatıldı!
Köy Hizmetleri lağvedildi!
Köyde Cumhuriyeti temsil eden bütün kamu kurumları sahneden bir bir çekildi.
En sonunda köylerde resmen mahalle yapılarak sona gelindi...
En önce ve acele köy aydınlanmacılığını sabote ettiler ama, asıl hedef köy ekonomisi idi!
Üretime kotalar koyarak, bazı stratejik ürünleri tamamen yasaklayarak, Türk köylüsünün uluslararası pazarda otorite olmasına engel oldular.
Devletini kalkındırabilecek güçteki köylüyü, gide gide devletten destek dilenen bir sınıfa dönüştürdüler.
Sonra sezonluk mazot gübre kredi destekleriyle köylünün gönlünü okşadılar.
Ama aynı hükümetler, taban fiyatlara ayar çekerek Sezon başında yaptıkları yardımı, pazarda misliyle geri aldılar! Bu her sezon biraz daha derinleşerek tekrar etti.
Et, hububat, ayçiçeği, patates gibi en temel ürünleri bile ithal ederek köylünün pazar alanını daralttılar
Bir taraftan da miras bölünmeleriyle toprakların gitgide küçülmesi köyde tutunmayı zorlaştırıp şehire göçü dayattı. Zaten mahsül zamanları yaşanan pazar ve taban fiyatı sorunları köylüyü daha az üretmeye teşvik ediyordu. (Çok ürettikçe fiyat düşüyordu çünkü. Genellikle kabzımallar, satış fiyatını yükseltebilmek için, köylüden çok ucuza aldıkları mahsüllerin bir kısmını topluca imha ederek çarkı çevirdiklerini defalarca gördük)
Tarım işi tekrarın sürekliliği işidir ve kaçınılmaz olarak toprağın bu döngüsünün etkisi altında düşünür köylü... Gübre, Kredi mazot desteği de o döngüyü baz alır.
Okulları kapatılmış eğitim olanakları yok edilmiş köylünün düşünce erimi, iki mahsul arası bir menzile sıkışır.
Mevsimsel risk-zaman ilişkisi köylünün düşünce kalıpları ve davranışları üzerinde belirleyicidir.
Bu durum aslında köylüyü bilgeleştirir.
Mesela, "ne ekersen onu biçersin" bu değişmez tekrarların tecrübesinden süzülmüş bir nasihatidir köylünün.
Ancak mevsimsel döngüyü takip ederek kısa vadeli planlar üretmek zorunda olan köylüden, 60-70 yıllık emperyalist hedefleri öngörüp vaktinde müdahale etmesi beklenemezdi.
Değil köylü, bizim partimiz bu dalavereyi vaktinde görebildi mi?
Gördü ise bir gard alması gerekmez miydi?!
Neyse!
Köylerin son durumu nedir ona bakalım şimdi?
Köylerin mahalleye çevrilmesiyle beraber belediye ve özel idareler tarafından yollarının asfaltlanması, alt yapı ve sokak düzenlemeleriyle de köylünün gözü hala boyanmaktadır. Yani hala köylünün yastığını düzeltip rahat uyumasını sağlamaya çalışıyorlar. Ancak bu, ölü süslemekten başka bir şey değildir. Artık ekilip biçilmeyen köy arazileri hakkında sinsi yasal düzenlemeler yapılıyor!
Çökecekler topraklarına köylünün! Artık öyle 'yavaş yavaş alıştıra alıştıra' faslı bitiyor. Ayaklarını sağlam bastıkları an, artık ne yargı ne polis ne askerin demokratik teammülleri kollamayacağı, diktatörün ağzından çıkacak tek kelimeye bakacağı zemini buldukları an; "tiz boşaltın burayı" diye ferman edecekler...
Bu dinci muhafazakar sahte milliyetçi partiler köylü sınıfını köyüyle beraber tamamen yok etmenin eşiğindedirler.
Kurucu partimize burada çok ciddi bir mücadele alanı açılmıştır.
Bu yıkımı durdurup geriye dönüşü başlatmak için seçim kazanmayı koşul olarak belirlemek, koşulların yüklediği sorumluluğu ıskalamaktır!
Hele protesto gösterileri organize etmek, köylüye bu durumu izah etmek için mitingler düzenlemek filan çok sığ ve özgüvensiz bir muhalefet üretmek olur.
Seçim kazanmanın koşulları, köylü sınıfını hayata döndürmek için kolları sıvamakla sağlanabilir ancak.
CHP hızla "parti halkevleri" deneyimini hatırlamalıdır.
Veterinerler, ziraat ve gıda mühendisleri, agronomistlerden oluşturacağı ekipleri kadın ve gençlik kollarından gönüllüler ile güçlendirip göreve hazırlamalıdır.
Güçlü belediyelerimizin olduğu şehirlerde, seçili (pilot) köylerde kollektif üretim projeleri hayata geçirmeli, üretilen mahsüllerin kentlerdeki tüketim zincirine eklenmesi için gereken çalışmaları başlatmalıdır. Şu anda görev, neyin yanlış olduğunu bağırmak değil, doğrusunun ne olduğunu yaparak göstermek köylüyü sonsuza dek arkalayarak kuruluşu başlatmaktır.
Madem "var bir çaresi" diyoruz, somut ödevler üstlenmeliyiz.
Nedir o?
Köylüyü üretmeye teşvik edeceğiz. Karşımıza üretim maliyetlerini nasıl
karşılayacağı sorusu çıkacak...
Cevabı biz bulacağız...
Köylü emeğinin karşılığını nasıl alabileceğini soracak.
onada cevabı biz bulacağız...
"Nasıl?" diye bir şey yok.
Bu topraklar bize yar oldukça, partimiz arkamızda bütün imanı ve imkanı ile durdukça "var bir çaresi"
Emperyalistlerin, gıda tekellerinin ve işbirlikçilerinin, bütün planlarını bozacak, onları saklandıkları deliklerden çıkarıp vaveylaya düşürecek devrimci çözümler çoktan üretilmiştir. Yalnız devrimci çözümler kendilerini seçim koşuluna bağlamazlar:
Köylerin mahalleye dönmüş olması, belediyelerin köylerde sosyal projeler yapabilmesinin kapılarını açmıştır.
Ecevit'in Köy-kent projesi, üzerinde çalışılmış çok değerli bir projedir.
Maçoğlu'nun çalışmalarından ilham alan pek çok STÖ, iyi sonuçlar verdiği gözlenen üretim ve tüketim kooperatifleri kurmaya çalıştılar, denenmiş örnekleri de vardır.
Bu yöntem köy-kent projesine geçişi sağlamak için iyi bir başlangıç olabilir.
Bunları köylümüz kendi imkanları ile yapamaz. Partimiz onlara maddi manevi önderlik yapma konusunda sorumluluk duymalıdır.
Bu girişim, kent nüfusu dahil bütün halkımızın uygun fiyatlarla sağlıklı gıdaya ulaşmasını sağlayacak. köylüyü kollektif ve planlı üretim ve iyi kazanç ile birleştirip, kuruluş sürecinde partimizin arkasında durmalarını sağlayacaktır.
Bu devrin savaş yöntemleri ve işgal kuvvetleri farklıdır, kurucu aklın strateji geliştirme ve halkı arkalama yöntemleri de farklı olmalıdır.
Pilot köylerden sonuçlar alındıkça Bu proje hızla sahiplenilecek ve yaygınlaşacaktır. İlk denemeden itibaren bu projeyi yaygınlaştırmak için bir fon kurulmalı ve ilk hareketini verdikten sonra buyüyen projenin kendini finanse etmesi sağlanmalıdır. Bu süreç işlerken kooperatifçilik ve Köy kent projesinin yeni sentezlerine de ulaşılacaktır.
Amaç, yurdun bütün arazilerinin üretime dönmesi ve kentlerin bütün mahallelerinde açılacak mağazalar ile, köylümüzün ürettiği, kendi tesislerinde uzmanlar denetiminde en sağlıklı biçimde işlediği ve bütün testlerden tam notla geçmiş sağlıklı gıdaların en uygun fiyatla halkımıza ulaştırılmasıdır.
Bu proje yurda yayıldıkça, nüfus dağılımında kendiliğinden bir dengede oluşacaktır.
Memleketin kurtuluşu ve cumhuriyet'in yeniden kuruluşunun yolu, kürsülerden sandıklardan değil tarlalardan fabrikalardan sokaklardan geçer. Demokrasilerde sandık sadece kurulu düzenin sürekliliğini sağlamak için nöbetleşmektir. Hiçbir zaman bir kaosun ortadan kaldırılıp düzenin gelmesi sandık koşuluna bağlı olamaz.
Bundan gıda kartelleri,
Emperyalistler ve işbirlikçileri hoşlanmayacaklar!
Sabotajlar, kundaklamalar, yasaklamalar, tutuklamalar gelecektir. Buna karşı yenilmez bir direnç yaratmak için önceki yazılarımızda ayrı ayrı ifade ettiğimiz, memleketteki bütün muhalif enerjiyi bu kurucu aklın ışığında birleştirmiş ve kent örgütlülüğünüde organize etmiş olmamız gerekiyor.
Bunları eksiksiz yaparsak, onların yapacakları her hamle bizi daha çok güçlendirir onları daha çok bitirir.
Kuruluşu gerçekleştirmek için iktidara gelmeyi beklemek asla gerçekleşmeyecek bir şeyi beklemektir. Bu işin realitesi; kuruluşu sahada gerçekleştirmektir. Ancak onun gücüyle iktidara gelir ve yasalarını yaparak eserinin kendini yeniden üretebileceği sistemini kurarsın
Milletin düştüğü yerden kalkması birinci kuruluşta da köylünün bilinçli emeği ile gerçekleşti ikinci kuruluşta da öyle gerçekleşmek zorundadır.
Çünkü köylü milletin en temel gereksinmesini üretir.
Bundan dolayı, "köylü milletin efendisidir"
