Gün, sabah gelir süzülerek.
Etek giymiş, rüzgârı severek.
Yüzünde taze umut makyajı vardır ama cebinde dünün yalanı gizli.
"Yeni bir başlangıç!" diye fısıldar kulağına. Fakat sesindeki titreşim tanıdık: Daha önce de böyle demişti, hatırlamıyorsun çünkü hatırlamana izin vermiyor.
“Dön bakma,” der, “arkana hiç.”
Olan olmuştur çünkü. Sen takvimi koparırsın, bir yaprak daha düşer sanırsın.
Ama yazanı hâlâ aynı kalem yazar: Silinmeyen bir mürekkep ve hiç utanmayan bir el.
Gün, her role talip bir oyuncudur. Sabah melek, akşam kuruntu.
Sabahına dua, akşamına bahane yükler.
Sana umut satar üç kuruşa; yanında da paketlenmiş birkaç teselli bırakır.
Yalancıdır, evet. Ama öyle ustadır ki inandırır.
Eteğini savurur, gözünü boyar, aklını kandırır.
“Dün seni unuttu,” der.
“Bugün affetmeyi öğren,” diye fısıldar.
Ama kendisi hiçbir şeyi affetmez, sadece tekrar eder.
Gün eteğini giyer, aynaya bakar.
“Bugün kime ne rol düşer?” diye karar kılar.
Sen sandığınca yazarsın kaderini ama
O çoktan çizmiştir senaryonu kalın kalemle, gizlice.
Aslında gün dediğin şey, takvimin en numaracı oyuncusudur.
Ne zaman açsan başka kılığa girmiş, başka sesle konuşur.
Bazen vaatte bulunur, bazen susar...
Ama her zaman rolünü iyi oynar.
Takvimi kopardığında geçmişi arkanda bıraktığını sanırsın.
Ama Gün, hafızanı dekor yapar, pişkinliğini perde…
İnanmıyorsan, gel takvime bakalım birlikte:
1 Ocak – “Yeni Ben Yalanı”
Bugün herkes spor ayakkabı giyer ama koşacak yeri yoktur.
Yeni kararlar alınır, eski alışkanlıklarla kutlanır.
Gün rolünü iyi yapar: "Değiştim," der.
Halbuki tek değişen şey, telefonun duvar kâğıdıdır.
14 Şubat – “Aşkın Piyasa Değeri”
Bugün sevgiler market fişiyle ölçülür.
“Seviyorum” diyene inanılsın istenir ama
Çiçeklerin fiyatı enflasyona, duygular ise gösterişe endekslenmiştir.
Gün, kırmızı bir fiyonk takar ve gülümseyerek geçer:
“Satışta!” der.
1 Nisan – “Doğru Söyleyenin Günü Yok”
Bugün herkes yalan söyler ama kimse şaka yapmaz.
En gerçek cümleler bugün kurulur,
ve “şakaydı” diye geri alınır.
Gün, eteğini ters giyer, aynaya bakar ve der ki:
“Beni de kandırdılar.”
19 Mayıs – “Gençliğe Hitabe, Gençsiz Sahne”
Gün not alır:
Bugün gençlik alkışlanır.
Mikrofonda yeni Gün,
“Gençler bizim geleceğimiz…” der.
Ama o cümleyi genç biri yazmamıştır.
8 Mart – “Görünmez Kadınlar Günü”
Çiçekler açar, kameralar döner.
Gün eteğini mor takar, vitrine çıkar, manşetlere poz verir.
Ama arka sokakta, boğazı yırtılıncaya kadar,
kadına gerçek günü gösterir.
10 Kasım – “Saygı Duruşu, Sonrası Boşluk”
Gün siyah bir kravat takar.
Saat dokuzu beş geçer.
Ama akşam yine partiye gider.
Saygı duruşu biter, yürüyüş başlar:
“Hani demiştik ya hiç unutmayacağız?”
Gün unutmaz. Ama hatırlatmaktan da pek hoşlanmaz.
Gün bir takvim sayfasıdır. Ama her sayfa bir sahnedir.
Oyuncular değişse de metin hep aynıdır.
Sen zannedersin ki hayatın ilerliyor…
Oysa sadece dekor değişiyordur.
Ve sonra Gün giyinir, süslenir, eteğini çekiştirir,
Aynaya son kez bakar ve fısıldar:
“Hazırsan, yine seni kandırmaya geldim.”