"50 kere dedim size Tımarhanenin kapısını açık unutmayın diye yahu! Kim sokacak bunları geri içeri!"
Bu cümleyi bir tiyatro oyununda duysaydık, güler geçerdik. Ama ne yazık ki bu replik, bugün sokaktaki vatandaşın seçim meydanlarında, meclis kavgalarında ya da sosyal medyada gördüğü her siyasi görüntüyü izledikten sonra içinden geçirdiği çığlık.
Siyaset sahnesi son dönemde adeta bir kabareye döndü.
Milletin derdi geçim, onların gün demeci;
Halk "ay sonunu getiremiyoruz" diyor,
Onlar "bizimle misiniz?" diye sahneye çıkıyor.
Tımarhanenin kapısı açık kaldı, çıkan çıkana; kimi sabah uyanır uyanmaz sosyal medyada muhalefete laf sokuyor, kimi saat başı twit atıyor, kimi mikrofon bulunca "Benim memurum işini bilir" versiyonu 5.0'ı yayınlıyor.
İktidar cephesi ise bu tablonun başrol oyuncusu.
Ekonomi yerlerde sürünürken, "enflasyon düşüşte" diyerek halkın aklıyla alay eder gibiler.
Gençler iş bulamazken, "gençlerimiz geleceğine umutla bakıyor" demek, mizah dergilerine taş çıkartacak bir espri anlayışı. Kur korumalı hesaplar, beşli çete, yandaş ihaleleri derken, tımarhanenin bütçesinin kimlere tahsis edildiği de ayan beyan ortada.
Şimdi bir de yeni moda: "süyanist topraklara türk malı satmayız" deyip ertesi gün FARKLI yollar arıyorlar.
"Dik duruş" diye pazarlanan şeylerin arkasından milyar dolarlık iş birlikleri çıkıyor.
Sınır komşularımızla "bir gecede ineriz" cümleleri kurulurken, o komşuların devlet başkanlarıyla sarmaş dolaş pozlar servis ediliyor. Ne gam, hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür nasılsa!
Eğitim sistemimiz de bu tablodan geri kalmıyor. Her gelen Milli Eğitim Bakanı yeni bir sistemle geliyor, sınavların adı değişiyor, ama sınav stresi, ezberci eğitim ve torpilli atamalar hep aynı kalıyor. Kültür sanata ayrılan bütçe, saray için harcanan halı parasını geçemiyor.
Birbirini "hain" ilan edenler, ertesi hafta birlikte poz veriyor. Dünden bugünü beğenmeyenler, bugün düne methiyeler düzüyor. Seçmen de bir yandan, "Bu tiyatronun perdesi ne zaman iner?" diye bekliyor.
O zaman soralım: Tımarhanenin kapısını kim açtı?