Herkes kendi yarasının acısını çeker. Herkes kendi ölüsüne ağlar. Kimisinin yarası içerde görünmez… Kimisinin kanı sokaklarda oluk oluk akar. Herkes mutsuz, herkes umutsuz... Kovalarsın mutluluk kaçar, kaçarsın bela gelir. Vay canına yandığımın dünyası, Güçlü zalimlerin, zorbaların dünyası… Yalancıların, riyakarların dünyası…. Hepimizin boynuna asmışlar ölüm künyesi… Kimimiz aşktan ölür, kimimiz kahırdan… Gülümsemeyi yasak ettik kendimize, Yaşamak buysa tüh içine…
Sevgiyi, merhameti hayatımızdan kovduk. Yerine nefreti, güçlü olmayı, hırsı çağırdık. Yüreğimizdeki sevgiyi kovduk, içine öfkeyi nefreti doldurduk. Var olmak için ötekini öldürdük. Bir birimizden nefret ediyoruz. Bir birimize nefretle bakıyoruz. Hayatımız savaşlarla, doğayı, dünyayı yağmalamakla geçiyor. Bir güler, bin ağlarız… İnsanları öldürür sonra yasını tutarız. Herkes öfkeli, her kes asi… Vay çarkına tükürdüğümün dünyası… Hep birlikte yaşamak varken, hep birlikte ölüyoruz. Sevmek sevilmek varken neden birbirimizi öldürüyoruz? Bir zamanlar insandık, vahşileşiştik şimdi bir birimiz boğazlıyoruz.
Böylesi bir hayat, yaşanmaya değer bir hayat mı? Bilmiyorum. Daha neler göreceğiz, neler görmeyeceğiz, bilmiyorum. Bazen “tüh içine” diyerek sırtımı çevirip gitmek istiyorum.