Aralık ayının ikinci haftası bitti bitiyor…
Herkes ekran başında, kulaklar haberlerde, gözler komisyonda:
Asgari ücret zammı ne olacak?
Ne olacak gerçekten?
Kimine göre yüzde 40, kimine göre 30…
Ama en çok dillendirilen cümle şu:
“Arkadaşlar uçmayın, seçim yok, ekonomi kırılgan, yüzde 20 yeter.”
Sanki ülkenin tüm ekonomik dengesi, asgari ücretlinin cebine girecek üç kuruşa bakıyormuş gibi…
Hani bir bardak suya kaşıkla çay şekeri atarsın da bardak dolup taşacak sanırsın ya, işte o misal:
Yüzde 20 zam verdik, aman ekonomiyi bozmayalım…
Komisyon ne yapıyor?
Bakanlık, TİSK, Türk-İş bir masaya oturuyor;
Ortada dönen rakamlar, kameralar kapanınca nedense hep aynı yere bağlanıyor:
Ekonomik gerçekler.
Bu, son yılların en çok kullanılan her derde deva cümlesi.
Elektrik faturasından kira artışına kadar her konuda duyup alıştık artık.
Tabii bir de haftalardır süren büyük görüşmeler var.
Öyle bir hava veriliyor ki sanırsın NASA yeni roket tasarlıyor.
Gerçekte olan ise:
-
Bir taraf diyor ki %40 olsun,
-
Diğer taraf diyor ki %30’u zorlar,
-
Masanın altındaki gerçek ise:
-
Biz bunu %20’de bağlarız dostlar, fazla açılmayalım.
Komik mi?
Hayır.
Acı mı?
Evet.
Ama biz yine de ironiyle karışık tebessüm etmeyi öğrenmiş bir milletiz.
Asgari ücretlinin hayatı “hesap tablosu”ndan ibaret.
Market rafının önünde durup iç geçiren insanlar için yüzde 20’nin hiçbir matematiksel anlamı yok.
Ama o rakam masada, Ekonomik denge
Sokakta, Hayatta kalma mücadelesi olarak okunuyor.
Komisyon toplansın, tartışsın…
Gerçek şu:
Herkes biliyor ki karar çoktan şekillendi.
Ama biz yine de bekleyip göreceğiz. çünkü bu ülkede umut bile yılda bir güncelleme alıyor.
