Türkiye’de siyaset son yıllarda yalnızca sandıkta değil, aynı zamanda mahkeme salonlarında şekilleniyor. Altan Tan’ın “Terörsüz Türkiye” süreci üzerine yaptığı son açıklamalar 2019'da Abdullah Öcalan, Prof. Dr. Ali Kemal Özcan vasıtasıyla mektup gönderip bu seçimlerde taraf olmayın yani CHP'ye oy vermeyin dediği halde Selahattin Demirtaş 'CHP'ye yüklenin' dedi. bu açıklamanın özeti bu cümleler. İddia o ki Türkiye kamuoyunda; İddia o ki Selahattin Demirtaş ve Ekrem İmamoğlu gibi güçlü siyasi aktörlerin sürekli yargı tartışmalarının odağında olması Unutulmayan seçim yenilgiler. Demirtaş’ın Siyasi Gücü ve Bitmeyen Yargı Gölgesi Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde olmasına rağmen toplumsal desteği ve siyasi etkisi azalmadı; aksine daha da büyüdü. Kürt seçmeni bir arada tutabilmesi, genç kuşak üzerinde uyandırdığı sempati, muhalefet tabanında yarattığı moral etki ve demokratikleşme söylemine kattığı derinlik, onu hâlâ Türkiye’nin en önemli siyasi figürlerinden biri hâline getiriyor. Bu nedenle kamuoyunda sıkça dile getirilen iddia şu: “Demirtaş’ın siyasi etkisi, mevcut iktidarın da, Öcalan’ın dönemsel tutumlarının da ötesinde olduğu için sürekli bir yargı sopası devrede tutuluyor.” Bu iddialar, Türkiye’nin demokratikleşme tartışmalarında kilit bir yer edinmiş durumda. İmamoğlu: Sandıktan Çıkan Gücün Hukuka Yansıması Ekrem İmamoğlu aylardır cezaevinde. Fakat yaşanan başka bir gerçek var: İmamoğlu aylarca süren davalar, cezalar ve siyasi yasak riskinin sürekli gündemde tutulduğu bir yargı süreciyle karşı karşıya. Bu süreçler, toplumun geniş kesimlerinde şu algıyı pekiştiriyor: “İmamoğlu, siyasi gücü nedeniyle yargı baskılamasına maruz kalıyor.” İmamoğlu’nun siyasi gücünün temel unsurları da bu algıyı besliyor: İstanbul’da arka arkaya iki büyük seçim kazanmış olması Türkiye genelinde en yüksek onay oranına sahip siyasetçiler arasında yer alması Genç kuşağın doğal lider olarak gördüğü nadir figürlerden biri olması Toplumsal kutuplaşmayı azaltma potansiyel Erdoğan’ın karşısındaki en güçlü siyasi rakip olarak görülmesi Tam da bu nedenle birçok yorumcu, Demirtaş ile İmamoğlu’nun aynı denklemde değerlendirildiğini belirtiyor. “Güçlü siyasi figürler, sandıkta yenilemedikçe yargı süreçleriyle yıpratılıyor.” Bu, elbette siyasi bir iddiadır; ancak toplumun geniş bir kesiminde karşılığı vardır ve Türkiye’nin siyaset–yargı ilişkisinin geleceğini belirleyen ana tartışmalardan biridir. DEM Parti’nin olası seçim ittifakları, CHP’nin tutumu ya da AK Parti’nin yeni süreç stratejileri elbette önemlidir. Fakat asıl soru bunların ötesindedir: Demirtaş’ın içeride olması ve İmamoğlu’nun sürekli yargı tehdidi altında tutulması yönündeki iddialar, bu soruyu daha da yakıcı kılıyor. Siyasi aktörlerin özgürce yarışabildiği, hukukun siyasetin değil, toplumun güvencesi olduğu bir demokrasi, bugün her zamankinden daha kritik bir ihtiyaçtır.