Hatimoğulları: Ağır bedeller ödeyen biz kadınlar barış için herkesten daha çok çalışmalıyız
Hatimoğulları: Ağır bedeller ödeyen biz kadınlar barış için herkesten daha çok çalışmalıyız
Hatimoğulları: Ağır bedeller ödeyen biz kadınlar barış için herkesten daha çok çalışmalıyız
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, “Barış ve Demokratik Toplum İnşasında Kadın Buluşmaları” kapsamında Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri, Suruç ve 10 Ekim Aileleri ile Gezi’de çocuklarını kaybeden ailelerle bir araya geldi. Etkinlikte konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:
Silav jinên delal, silav dayikên aştiyê, hûn bi xêr hatin li ser seran li ser çavan hatin! Marhaba ağizza el nisai, marhaba ummahet el selem, marhaba biküm eyyüha el müdafiğin el ğazimin ğan el selem! Değerli Barış Anneleri, değerli Cumartesi Anneleri, sevgili kadınlar; bu uğurda bedel ödeyen, mücadele ede ede bugünlere gelen değerli kadınlar, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Bu buluşmamıza bir kez daha hoş geldiniz, baş göz üstüne geldiniz diyorum!
Barış ve Demokratik Toplum İnşasında Kadın Buluşmaları kapsamında ailelerle bir aradayız
Barış ve Demokratik Toplum İnşasında Kadın Buluşmaları kapsamında bugün bir aradayız. Bu organizasyonu gerçekleştiren, 1 Ekim’den bu yana gece gündüz demeden sahada örgütlenmesini yapan, çok değerli emekler harcayan DEM Parti Kadın Meclisine sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Bu topraklarda çok acılar çekildi, çok şiddet yaşandı. Bu topraklarda en büyük acıyı ve şiddeti şu an bu salonda bulunan siz değerli kadınlar, anneler yaşadınız. En büyük bedeli siz ödediniz. Gözaltılara, baskılara, tutuklamalara rağmen barikatları yıkarak kayıplarını aradı Cumartesi Anneleri. Yaşadıkları acıları ve işkenceyi mücadele duygusuna çeviren, savaşın son bulması ve onurlu bir barışın gelmesi için cezaevlerinin önünden ayrılmayan, nöbetini her yerde tutan, beyaz tülbentleriyle anılarını harmanlayan değerli Barış Anneleri burada. Yaşamlarımızı karanlığa sürüklemek isteyenlerin patlattıkları bombalarda evlatlarını, yakınlarını kaybeden ve adalet arayışı içinde bulunan ailelerimiz burada. Suruç Aileleri burada, 10 Ekim Gar Katliamında en değerli varlıklarını yitiren anneler aramızda. Bu ülkenin yüz akı olan Gezi Direnişinde yitirdiğimiz gencecik fidanların aileleri aramızda. Bu davetimize icabet ettiğiniz, Barış ve Demokratik Toplum Buluşmalarını gerçekleştirdiğimiz bu dönemde bizleri kırmayıp bugün burada olduğunuz için sizlere teşekkürlerimizi sunuyorum. Bir kez daha hoş geldiniz.
Kadınlar olarak adalet arayışımızı hiçbir zaman bırakmadık, daha da büyüterek bugünlere geldik
Ne yazık ki tarih ve hafızamız acılarla dolu. Bu acılar o kadar derin ki bizler politik bir bilinçle ve barış sevdasıyla mücadelemizi yürütememiş olsaydık, bu acılar bizim derinliklerimizde kalacaktı ve bu acıların toplumsal dönüşüm ve değişime bir katkısı belki olmayacaktı. Bu acıları mücadeleye çevirmeyi başaran siz değerli kadınlar oldunuz. Berfo Ana’ya, Sakine Ana’ya, Emine Ocak’a, Ferdane Kılıç’a borcumuz var. Suruç’ta yitirdiği evladının mezarı başında konuşma yaptığı için hala tutuklu bulunan Besra Erol’a bizlerin çok büyük bir borcu var. Trabzon’da çatışma ortasında kalan 15 yaşındaki Eren Bülbül’ün annesi şunu söylemişti: “Başka annelerin evlatlarını kaybetmesine rıza gösteremem. Barışı savunmayayım da ne yapayım?”. O kadar onurlu ve kıymetli bir duruş ki bu, bizlerin ona borcu var. “Evlatlarımızı değil silahları gömelim” diyen analara borcumuz var. Şüphesiz barışı herkes konuşabilir. Şüphesiz bu süreci herkes zaten konuşuyor. Ama bu süreçte, yüreği en çok yanan siz değerli annelerin ve kadınların vereceği mesaj tarihi bir öneme sahiptir ve çok kıymetlidir. Düşünün ki bir anneye çocuğunun cenazesi PTT kargoyla gönderiliyor. Ve o anne o cenazeyi alıp üzerinde bir barış konuşması yapıyor. Bu çok büyük bir inanç. Bu, barışa olan inancın en önemli göstergesi. Çocuğunun cenazesine ulaşamayan, çocuğunun bir mezar taşı bile olmayan, acısı bu kadar derin olan anaların barış çığlığı bilelim ki şu an Türkiye’de yankılanan barış seslerinin en önemlisi, en kıymetlisidir. Çocuğunu kaybetmiş olan asker annelerinin acısı yüreğimizin içinde ve derinliklerindedir. Bugün bu salonda bulunan siz değerli anneler, en iyi empatiyi asker anneleri ile sizler sağlayabilirsiniz ve sağlıyorsunuz. Bu o kadar değerli ki; işte bizler bu empatiyle, bu duyguyla, bu düşünceyle ve bu mücadele azmiyle, bütün farklılıklarımıza rağmen demokratik bir Türkiye’de barışı, eşit ve ortak yaşamı inşa edeceğiz. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Barış Anneleri ve Cumartesi Anneleri, Suruç, Ankara Gar Katliamı, Reyhanlı Katliamı, Antep Düğün Katliamı ve burada sayamadığım Türkiye’yi karanlık dehlizlere sürükleyen bütün katliamlarda yaşamını yitiren canların ailelileri ve Gezi Direnişinde yitirdiğimiz gençlerimizin aileleri olarak, kadınlar olarak, anneler olarak, mücadele yoldaşları olarak adalet arayışımızı hiçbir zaman bırakmadık ve daha da büyüterek bugünlere geldik.
Ağır bedeller ödeyen biz kadınlar barış için herkesten daha çok çalışmalıyız
Sayın Abdullah Öcalan tarihi bir çağrı gerçekleştirdi. Sayın Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta gerçekleştirmiş olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, Türkiye'de tıkanan demokrasinin damarlarını açmak üzere yapılmış bir çağrıdır. Bizler yeter ki bu çağrıya uygun olarak örgütlenelim. Bizler yeter ki bu çağrıya hep birlikte sahip çıkalım. Bizler yeter ki bu çağrının zihinlerde, düşüncelerde, duygularda yer etmesini sağlayalım ve örgütlenmesini yapalım. Başarmamak için hiçbir sebep yoktur. Şunu bilelim ki bu sürecin en önemli aktörleri, özneleri her daim kadınlar olmuştur. Şimdi bu güncel süreci de kadınlar olarak omuzluyor ve hep birlikte ileriye taşımak istiyoruz. Çünkü biz kadınlar şunu çok iyi biliyoruz ki savaşta ve çatışmalarda en ağır bedeli biz ödüyoruz. Duygumuzla, bedenimizle, ruhumuzla en ağır bedelleri biz ödüyoruz. Bugün savaş ve çatışmaların yaşandığı bütün bölgelere baktığımızda bunu görüyoruz. Taciz, tecavüz, sistematik işkence, göç yolunu tutmak zorunda kalmak, organ mafyalarının eline düşmek, kadınların 21. yüzyılda köle pazarlarında bedenlerinin satılması… Bütün bunlara tanıklık ettik. Göç yolunu tutan kadınların sadece bedenleriyle bedel ödemediklerini, ruhlarının paramparça olduğunu da çok iyi biliyoruz. Bakın özellikle insan ticareti yapan mafyanın eline düşenler Akdeniz’in o dalgalarında bilerek ve isteyerek ölüme terk ediliyorlar. İşte savaş ve çatışmaların bütün bunları körüklediğini, derinleştirdiğini en iyi biz kadınlar biliyoruz. Bu ağır bedeli ödeyen biz kadınlar bunun farkındayız. Bunun için de barış için herkesten daha çok çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz.
Mahkemeler cezasızlık sistemiyle kadın cinayetlerinin önünü açtı
Şunun altını özellikle çizmek isterim ki savaşların ve çatışmaların yaşandığı dönemde kadınların kazanımlarına çok sert saldırılar gerçekleşir. Bugün bu iktidarın İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmesi sizce bir tesadüf müdür? Hayır, değil. Gayet bilinçli bir tercih. Faşizmin, otoriterliğin, savaşın ve çatışmanın yoğun olduğu dönemlerde kadınların üzerindeki baskıların daha da arttığına tanıklık ediyoruz. 2024 yılında 395 kadın katledildi, 259 şüpheli kadın ölümü var. 2025’in ilk 6 ayında 136 kadın erkekler tarafından katledildi, 145 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Ama biz biliyoruz ki şüpheli ölüm diye bir şey yok. Bu kadınların her birinin hayat hikayesine ve nasıl katledildiklerine baktığımızda, altından erkek egemen sistem ile onunla işbirliği içinde olan kapitalist, faşist, otoriter, baskıcı sistemlerin çıktığını çok iyi biliyoruz. Failler korundu, failler aklandı, mahkemeler cezasızlık sistemiyle kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin önünü açtı, daha da derinleştirdi. Dur durak bilmeyen, toplumun gerçekliğini ve hassasiyetini görmezden gelen bir Diyanet İşleri Başkanı da başımızda var ki evlere şenlik diyesim var. Gerçekten inanılır gibi değil yaptığı açıklamalar! Hepsini kökten reddediyoruz, hepsine karşı kökten mücadele ediyoruz.
Biz kadınlar mücadelemize, örgütlülüğümüze ve kendimize güveniyoruz
Biz kadınların bugüne kadar mücadele ede ede, dişimizle tırnağımızla kazandığımız birçok hakkımıza göz diken fetvalar veriyor. Evlilik yaşını, utanmasalar neredeyse bebeklik yaşına kadar indirecekler! Nafaka hakkımıza göz dikmişler. Şimdi kadınların mirastan faydalanmasını neredeyse Osmanlı’nın da gerisine çekecek şekilde fetvalar veriyorlar. Bunun kabul etmek mümkün değildir. Allah’tan Türkiye’de önemli bir mütedeyyin kesim de seküler yaşamda ısrarını sürdürüyor. Israrını sürdürüyor ki Diyanet İşleri Başkanının verdiği mesajların geniş toplumda ve kamuoyunda bir karşılığı yok. Biz toplumumuzun bu konudaki ferasetine inanıyoruz. Türkiye’de seküler yaşamı savunan insanların inancına güveniyoruz. En önemlisi de biz kadınlar mücadelemize, örgütlülüğümüze ve kendimize güveniyoruz. Savaşların ve çatışmanın bitmesi için; kalıcı ve onurlu bir barışın bu topraklarda tesis edilmesi için; kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin durdurulması için; farklı cinsel yönelimlerinden dolayı nefret suçlarına maruz kalan insanların hakları için; yoksul, emekçi, emekli, esnaf, çiftçi, tarım işçisi, ev emekçisi kadınların emek mücadelesinin önünün açılması için; yaşam tarzlarımıza, başörtümüze, mini eteğimize müdahale edilmemesi için; özgür ve demokratik bir yaşamı sürdürebilmek için barışa ihtiyacımız var.
Biz kadınlar barışın, ortak ve eşit yaşamın inşacısı olacağız
Bakın, kadınlar savaşların karar alıcısı olmadı hiçbir zaman. Bugüne kadar tarih boyunca yapılan bütün savaşlara erkekler, sermayedarlar karar verdi. Sermaye de erkeklerin elinde. Onlar karar verince otomatik olarak erkekler karar vermiş oluyor bu savaşlara. Biz kadınlar barışın, ortak ve eşit yaşamın inşacısı olacağız. Yaşam hakkı bizim açımızdan en kutsal haktır; sonuna kadar savunduk, savunacağız. Barışın, adaletin, eşitliğin, kardeşliğin, özgürlüğün, hakkın, hukukun baş savunucusu olduk, olmaya devam edeceğiz. Barışın, demokratik toplumun ve demokratik cumhuriyetin asli kurucuları biz kadınlar olacağız. Bunun mücadelesini yürütmeye de devam edeceğiz. Bizler Türkiye’de, Ortadoğu’da ve bütün dünyada şu felsefeye inandık: Kadın, yaşam, özgürlük. Mara, Haya, Hariye, Jin, Jiyan, Azadi.
Komisyon Türkiye’nin önünü açabilecek yasaların oluşumuna katkı vermelidir
Sizler de takip ediyorsunuz parlamentoda, bu sürecin gelişimine katkı vermek üzere bir komisyon kuruldu. Meclis’te kurulan bu komisyon gerçekten tarihi önemde. 100 yıllık geleceğimizle ilgili çok önemli bir görevi ve misyonu var. Biz bunu söylerken aynı zamanda şunun da farkındayız. Elbette ki sorunlarımızın tamamı bu komisyonda masaya yatırılacak ve bir çözüm bulunacak diye düşünmüyoruz. Ama Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en temel engellerden biri olan Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için bu komisyonda somut adımların atılması ve yol alınmasının sağlanması önemlidir. Bu komisyonun kurulmuş olmasını son derece önemli buluyoruz. Ancak bu komisyon sadece tartışan değil çözüm üreten bir komisyon olmalıdır. Bu komisyon demokrasiyi geliştirecek, Türkiye’nin önünü açabilecek yasaların oluşumuna katkı verecek bir komisyon olmalıdır.
Komisyonun Sayın Abdullah Öcalan'la acilen görüşmesi lazım
Kürtçe konuşan annelerin, bu komisyonda anadilleriyle kendilerini ifade etmesinin engellenmesini doğru bulmadık ve kabul etmiyoruz. Bize soruyorlar, Kürt sorunu nedir? “Kürt sorunu var mı?” diye soruyorlar. Kürt sorunu budur işte. Bir insanın kendi anadiliyle kendini ifade etmesinin engellenmesidir Kürt sorunu. Evet, bu sorun vardır. Bizler zaten bu sorunun adını koyarak çözümü için odaklanmak durumundayız. Değerli arkadaşlar, bu komisyonun elbette barışa dair yapabileceği çok şey var. Bununla ilgili de her fırsatta ifade ettiğimiz bir konu var ki, onun da altını burada bir kez daha çizmek istiyorum. Bu sürecin en önemli tarafı olan ve devlet tarafından başından beri muhatap alınan, kendisiyle görüşülen Sayın Abdullah Öcalan'la bu komisyonun acilen görüşmesi lazım. Sayın Abdullah Öcalan yaptığı çağrıda, hem kendi örgütüyle ilişkiler bakımından hem de bütün Türkiye toplumuna verdiği mesajlar bakımından çok önemli tarihi bir misyonu yerine getiriyor. Ve bugün Sayın Öcalan'la görüşmenin gecikmesi, bu sürecin ertelenmesi, sürecin zamana yayılması kabul edilebilir değil. Sonuç itibarıyla taraflar arasında bir görüşme gerçekleşiyorsa ve bu tarafların bir tarafı başmüzakereci Sayın Abdullah Öcalan'sa, kendisiyle mutlaka görüşme sağlanmalıdır. Her görüşmede mutlaka Barış Annelerinden, mutlaka kadınlardan bahseden Sayın Abdullah Öcalan'a biz kadınlar olarak da bu toplantımızdan selamlarımızı gönderiyoruz.
Cezaevlerinde hiçbir hasta tutsak kalmamalı, hepsi serbest bırakılmalı
Bu komisyonun çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu her fırsatta vurgulayacağız. Ancak bazı acil durumlar var ki bunlar bir yasa ihdası gerektirmeyen adımlardır. Bir iyi niyet gösterisi, demokratik anlamda atılması gereken somut adımlardır. Nedir bunlar? Birisi hasta tutsaklar meselesi. Şu an cezaevinde hiçbir hasta tutsak kalmamalı, hepsi serbest bırakılmalı. Bununla beraber infazı tamamlanmış olan tutsakların infazları yakılıyor ve cezaevinden çok geç çıkarılıyorlar ya da bazısı hala hapishanede. Bunun için de özel bir yasa ihdasına gerek yok. Burada sadece bu ülkeyi yöneten aklın karar vermesi lazım. Bunlar hemen hayata geçebilir.
AİHM kararları hayata geçerse Yüksekdağ, Demirtaş ve Gezi tutsakları serbest kalacak
Bununla beraber iki noktayı daha vurgulayacağım. Biri AYM kararı. AYM kararları pekala uygulanabilir. Bunun için bir yasa ihdasına gerek yok. Can Atalay ve benzer durumda olanlar serbest bırakılmalı. Yine AİHM kararları. AİHM kararlarını hayata geçirmeyen Türkiye, esasen tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin gerekliliklerini de yerine getirmiyor ve burada hukuka karşı bir davranış söz konusu. Taraf olduğun sözleşmenin bütün kurallarını yerine getirmen gerekir ama bunu yapmıyorsun. AİHM kararları hayata geçerse Osman Kavala ve bütün Gezi Direnişi tutsakları serbest kalacak. Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve bütün Kobanî tutsakları serbest kalacak. Bir an önce bu kararların hayata geçmesi de bu sürecin sağlıklı ilerlemesine çok önemli katkılar sağlayacak. Bunu hepimiz biliyoruz.
Beklediğimiz en temel adımlardan biri kayyım yasasının geri çekilmesidir
Ve yine bu süreçte atılabilecek en temel adımlardan biri kayyımların geri çekilmesi ve seçilmiş bütün belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesidir. Biz biliyoruz ki bugün hem DEM Parti hem de ana muhalefet partisinin belediye başkanlarına yönelik gerçekleşen operasyonların hepsi siyasi operasyonlardır. Her fırsatta ifade ettik; şayet bir yolsuzluk varsa, bu yolsuzluklar hiçbir parti ayrımı yapılmaksızın oluşacak bir komisyon tarafından araştırılabilir. Bir yargılama süreci gerçekleşecekse de başta kayyım olmak üzere yolsuzluk yapan herkes yargılansın. Buna karşı bir itirazımız elbette olmaz. Ama bunları bahane edip bir siyasi operasyona bu sürecin dönüştürülmesi de kabul edilemez. Bu dönemde beklediğimiz en temel adımlardan biri, OHAL döneminde ihdas edilen kayyım yasasının geri çekilmesi ve seçilmiş bütün belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesidir. Bu son derece önemli ve kıymetlidir. Bunlar için bir yeni yasa ihdasına gerek yok.
Atılacak adımlar toplumda büyük bir güvenin yaratılması için önemlidir
Biz çok sayıda toplantılar gerçekleştirdik. Kadın Meclisimiz, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı çerçevesinde çok önemli toplantılar, sayısız buluşmalar gerçekleştirdi. İnanın hepsinde karşılaştığımız en temel soru şu: Bu sürece ne kadar güveniyoruz? Bu süreç ne kadar ilerleyecek? Toplumun tamamı barış istiyor, barışla ilgili hiç kimsenin bir problemi yok. Ama nasıl gerçekleşecek ve ne zaman gerçekleşecek? Hatta en kritik soru da bu süreç başarıyla sonuçlanacak mı? İşte bizim topluma verecek yanıtımız olmalı. Bahsini ettiğim bu adımlar toplumda büyük bir güvenin yaratılması için son derece önemli, acil olan adımlardır ve bu adımlar atılmalıdır. Ve elbette ki parlamentoda kurulan komisyonun asli görevi de başta silah bırakma sürecini başlatan PKK’lilere ilişkin bir yasanın çıkarılması, özgürlükler yasasının çıkarılması, infaz yasasının eşitlik temelinde yeniden düzenlenmesi ve burada tek tek ifade edemeyeceğim diğer bütün düzenlemelerin hayata geçirilmesidir. Bu çok önemli.
Sayın Öcalan'ın özgür yaşayabileceği koşulların oluşturulması dönemin ruhuna uygun bir adım olacaktır
Bir önemli konu var ki başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye'de barış isteyen herkesin talebidir. Sayın Öcalan'ın umut hakkının gündeme alınması ve özgür yaşayabileceği, özgür çalışabileceği, her kesimle görüşebileceği koşulların oluşması. Bu, dönemin ruhuna uygun bir adım olacaktır ve bizler bu adımın en hızlı şekilde atılmasını bekliyoruz.
Değişime ve dönüşüme katkı sunmak için daha çok mücadele etmeliyiz
Evet, sevgili kadınlar yapacak çok işimiz var, anlatacak çok şeyimiz var ama ben burada sözlerimi toparlarken şunları ifade etmek isterim. Barış mücadelesi dünyanın en kıymetli mücadelesidir. Demokrasi, eşitlik, adalet mücadelesi dünyanın en kıymetli mücadelesidir ve tarih boyunca kadınlar hep bu mücadelelerin asli özneleri ve sürükleyicileri olmuştur. Bu dönem de öyledir. Barış mücadelesinin yaşamımızda daha güçlü bir şekilde yer alması, daha güçlü bir örgütlülüğe dönüşmesi, demokratik cumhuriyetin inşa edilmesine katkı sağlaması için bizler bugüne kadar çok emek verdik ama yetmez. Barış bize altın tepsiyle sunulmayacak. Barış Ankara'da ve İmralı arasında devam eden görüşmelerle tek başına hayat bulmaz. Onun için biz dün bir örgütleniyorsak, bugün beş örgütlenmeliyiz. Dün alanlara binler olarak çıkıyorsak, şimdi on binler olarak çıkmalıyız. Bizler her mahallede kadın meclislerimizi oluşturmak, her il ve ilçede güçlü kadın meclislerimizi oluşturmak durumundayız. Bunu yapmalıyız ki özellikle yakaladığımız bu tarihi an değişime ve dönüşüme katkı verebilsin, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı güçlü bir karşılık bulabilsin. Bunun için de daha çok mücadele etmeliyiz, daha çok örgütlenmeliyiz.
Kadınların, anaların ve Türkiye ve bölgedeki bütün kadınların hep birlikte verdiği ortak mücadeleyle barışı ve demokratik toplumu çok daha güçlü bir yere taşıyacağız. O zaman hak ve adalet arayışımız gerçek anlamda karşılık bulacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi selamlıyorum. Hepimize başarılar diliyorum. Serkeftin, Serkeftin, Serkeftin.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.