Çünkü Anadolu’da kış, yalnızlık değildir
Çünkü Anadolu’da kış, yalnızlık değildir
Çünkü Anadolu’da kış, yalnızlık değildir
Çünkü Anadolu’da kış, yalnızlık değildir
Beyaz Sessizliğin İçinde Anadolu
Kış, Anadolu’ya bir gecede gelmişti. Dağların eteklerinden ovaya doğru süzülen kar, sanki yüzyıllardır burada yaşayan insanların anılarını örtmek ister gibi her yeri bembeyaz kaplamıştı. Gökyüzü griydi ama köyün içi sıcaktı; bacalardan yükselen duman, hayatın hâlâ capcanlı olduğunun sessiz bir işaretiydi.
Ali Ağa, her sabah olduğu gibi gün doğmadan kalktı. Kapıyı açtığında yüzüne çarpan ayaz, ona gençliğini hatırlattı. “ Anadolu kışı adamı hem dener hem büyütür,” derdi hep. Ayağına yün çoraplarını, üstüne kalın abasını giyip ahıra yöneldi. İneklerin nefesi, soğuk havada buhar olup yükselirken, içeride garip bir huzur vardı.
Evde tandır çoktan yakılmıştı. Elif Nine, sacın başında ekmek pişiriyor, hamurun kokusu tahta evin her köşesine siniyordu. Torunlar, sobanın etrafında toplanmış, dışarıda savrulan kar tanelerini camdan izliyordu. Kar, onlar için oyun demekti; büyükler içinse sabır, dayanışma ve bereket duası.
Öğleye doğru köyün yolları kapanmıştı. Ama kimse telaşlanmadı. Çünkü Anadolu’da kış, yalnızlık değil; komşuluk demekti. Gençler kürekleri alıp yaşlıların kapısını açtı, bir evde çorba kaynadıysa mutlaka diğerine de gitti. Paylaşmak, soğuğun en büyük düşmanıydı.
Akşam olunca masallar başladı. Sobanın çıtırtısına karışan sesler, Dede Korkut’tan eski bir hikâye, belki de hiç yaşanmamış bir kahramanlık anlatısıydı. Dışarıda tipi vardı ama içeride kelimeler sıcaktı. Anadolu’da kış geceleri uzundu; ama hikâyeler daha uzundu.
Kar sabaha kadar yağdı. Köy beyaza gömüldü. Ama herkes biliyordu ki bu beyazlık, baharın habercisiydi. Çünkü Anadolu’da kış, sadece soğuk değil; sabrın, umudun ve birlikte yaşamanın mevsimiydi.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
