AİHM’in Demirtaş kararı
PKK’nın silahları yakma töreninin arifesinde, 8 Temmuz 2025 tarihinde, AİHM Selahattin Demirtaş ile ilgili önemli bir karar açıkladı. Bu AİHM’in Selahattin Demirtaş’la ilgili dördüncü kararı. AİHM 22 Aralık 2020 tarihli Büyük Daire kararında Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasının, Sözleşme’nin 10. Maddesini (ifade özgürlüğü), 5/1 ve 5/3 maddelerini (özgürlük hakkı), 18. Maddesini (Sözleşme’deki bir hakka hükümetin getirdiği sınırlamaların Sözleşme’de öngörülmeyen siyasal amaçlara hizmet etmesi), 1 sayılı Protokol’ün 3. Maddesini (seçme ve seçilme hakkı) ihlal ettiğine karar vermiş ve Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını talep etmişti.
O yandan bu yana AİHM kararlarının uygulanmasından sorumlu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Demirtaş’ın serbest bırakılmasını öngören pek çok karar kabul etti. Bakanlar Komitesi’nin bu konudaki en son kararı 12 Haziran 2025 tarihini taşıyor. Bütün bu kararlar, siyasal iktidarın işine gelmeyen AİHM kararlarını uygulamama konusundaki iradesini aşamadı.
HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş 4 Kasım 2016’dan beri,9 yıldır tutuklu olarak cezaevinde. Tutuklanmasının nedeni 6-8 Ekim 2014’teki Kobane olaylarıyla ilgili olarak attığı tweetler ve yaptığı konuşmalar. Büyük Daire, 2020 yılında verdiği kararda bu kanıtların, tutuklama için gerekli olan, suçu işlediği konusunda “makul kuşku” uyandırmak bakımından yetersiz olduğuna ve tutuklamanın hukuka aykırılığına karar verdi.
Demirtaş 2019 yılında yeniden tutuklandı. Bu tutuklama da Kobane olaylarına ilişkin bir soruşturmayla ilgiliydi. Suçlama gene TCK md.214’ün çerçevesindeydi. Yalnız bu kez “tahrik”, 214/3’deki “azmettirme” olmuştu. AİHM’in son kararı bu tutuklamayla ilgili.
AİHM kararında önce 2019 yılındaki tutuklamanın, 2020 yılındaki AİHM Büyük Daire kararına konu olan 2016 yılındaki tutuklamayla aynı olgulara dayanıp dayanmadığını inceledi. Hükümet savunmasında ikinci tutuklamanın birinciden farklı olduğunu ileri sürüyordu. AİHM’e göre yeni bir tutuklamanın yeni olgulara dayanması gerekirdi. Aynı olguların farklı bir hukuki sınıflandırma yaparak yeni bir suç gibi gösterilmesi ve böylelikle tutuklu kişinin tahliye edilmemesi haklı gösterilemezdi. Bu yöntem kabul edilecek olursa, savcılık ve yargı makamı aynı olgular için yeni soruşturmalar açarak bireyleri hukuka aykırı biçimde tutuklamaya devam edebilirdi. Böyle bir yöntem yasanın arkasına dolanmak olurdu. Sözleşme’nin amacına aykırı bir davranış oluştururdu.
AİHM Büyük Dairesi, 2020 yılında verdiği kararda 2016 ve 2019 yıllarındaki iki tutuklama arasında yakın bir ilişki bulunduğunu saptadı ve 2019 yılındaki tutuklamanın 8 Ekim 2024 tarihinde meydana gelen aynı olaylara, fakat farklı bir hukuki nitelemeye dayandığını belirtti.
Bu son dava ile ilgili olarak AİHM 2019 yılındaki tutuklamaya yol açan suçlamanın, 6-8 Ekim 2014’teki Kobane olaylarına dayandığına, her iki tutuklamayla ilgili suçlamaların TCK 214’e girdiğine ve birbirine benzediğine dikkat çekti.
Bundan sonra AİHM savcılığın 2019 yılındaki tutuklamayla ilgili olarak ileri sürdüğü kanıtları üç grup halinde inceledi: 1. 2016 yılındaki tutuklamaya yol açan kanıtlar. Bunlar AİHM’in 22 Aralık 2020 tarihli Büyük Daire kararında incelenmişti. 2. 2019 yılındaki tutuklamaya neden olan esas kanıtlar 3. 2019 yılındaki tutuklamadan sonra elde edilen kanıtlar.
AİHM bütün kanıtları teker teker inceledi ve bunlarla Kobane olayları arasında bir illiyet bağı bulunmadığı, Demirtaş’ın atılan suçu işlediğini gösteren makul bir kuşku yaratmaya yeterli olmadığı sonucuna vardı. Bu bağlamda AİHM etkili pişmanlıktan yararlanan gizli tanıkların beyanlarının, başka kanıtlarla desteklenmediği sürece tutuklamaya esas olamayacağını belirtti.
AİHM kararında başvurucunun Sözleşme’nin 18. Maddesi ile ilgili şikayetini de inceledi. Bu şikâyet, Demirtaş’ın ikinci tutukluluğunun da birincide olduğu gibi, siyasal amaçlardan kaynaklanıp kaynaklanmadığını göstermesi bakımından önemli.
Bunu yaparken AİHM, 22 Aralık 2020 tarihli Büyük Dava kararını esas aldı. Bu kararda Büyük Daire, 18. Maddeden ihlal bulurken, sadece 2016 yılındaki tutuklamayı değil, aynı zamanda 2019 yılındaki tutuklamanın koşullarını da incelemişti.
AİHM’e göre, 2019 yılındaki tutuklamada suçun niteliğinin neden “tahrik”ten “azmettirmeye” çevrildiğini açıklayan hiçbir hukuksal açıklama bulunmamakta. Bunun yanında Kobane olaylarında şiddete başvuranlarla ilgili yargı kararlarında Demirtaş’ın yaptığı çağrılarla işlenen suçlar arasında bağlantı olduğunu gösteren hiçbir işarete rastlanmadı.
AİHM 18 madde konusunda karar verirken uluslararası kuruluşların raporları, ülkede mevcut koşullar üzerinde duruyor. AİHM’e göre, Demirtaş’ın tutuklanması tek bir olay değil. Bu tutuklamayı Türkiye’de siyasal rakiplerin, insan hakları savunucularının, gazetecilerin gerçek olmayan suçlarla suçlanarak tutuklanmaları gibi daha genel bir çerçevede görmek gerekir. Bu konuda yürütmenin yargı üzerindeki kontrolünü vurgulayan Venedik Komisyonu gibi uluslararası kuruluşların raporları mevcut. Davaya müdahil olan üçüncü tarafların da belirttiği gibi, başka muhalif kişilerin benzer nedenlerle tutuklanmalarında da aynı eylemlerin farklı hukuksal nitelendirilmesi, baskıcı önlemlerin haklı gösterilmesi yoluna gidilmiş.
Bunların yanında AİHM 9 ve 23 Aralık 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı’nın yaptığı iki konuşmaya dikkati çekmekte. Bu iki konuşmadan hemen sonra 20 Aralık 2020’de savcılık iddianamesini Mahkeme’ye sundu.
İddianamedeki savcılık, Demirtaş’ın siyasal parti başkanı olarak 2013 ve 2019 yılları arasında yaptığı konuşmalara yer vermekte ancak ileri sürülen suçlamalarla bu konuşmalar arasında bağlantı kurulmamakta. Bu da savcılığın inandırıcılığını olumsuz etkilemekte ve tutuklamanın serbest bir siyasal tartışmayı önlemek gibi örtülü bir amaçla yapıldığı yolundaki başvurucunun görüşünü doğrulamaktadır.
Bütün bu nedenlerle AİHM Sözleşme’nin 18. Maddesinin 5. Madde ile birlikte ihlal edildiği sonucuna vardı.
AİHM İkinci Dairesi’nin kararı şöyle özetlenebilir:
Anayasa Mahkemesi Demirtaş’ın tutuklamayla ilgili başvurusunu süratle incelemediği için Sözleşme’nin 5/4 maddesinin ihlali; Tutuklamanın Demirtaş’ın suç işlediğine ilişkin makul bir kuşkuya dayanmaması nedeniyle 5/1 maddesinin ihlali; 4 yıl gibi uzun tutuklama süresi nedeniyle 5/3 maddesinin ihlali; Başvurucu ve avukatları dava dosyasını incelemek olanağı bulamadıklarından 5/4 maddesinin ihlali; Tutuklama Sözleşme’de bulunmayan siyasal nedenlere dayandığından 5. Maddesi ile birlikte 18. Maddesinin ihlali.AİHM aynı zamanda Hükümet’in Demirtaş’a üç ay içinde 3245 Euro maddi, 32.500 Euro manevi tazminat ödemesine, 20 bin Euro avukatlık masrafı vermesine karar verdi.
Yukarıda belirtilen ihlallerden birincisi oy birliğiyle, diğerleri 1 oya karşı 6 oyla kararlaştırıldı. Olumsuz oyun sahibi AİHM’deki Türk yargıç Sn. Yüksel karara karşı muhalefet görüşü yazdı.
Kararın ortaya çıkardığı iki hukuksal gerçek var.
A. Demirtaş’ın özgürlüğünden yoksun bırakılması hukuka aykırıdır.
B. Demirtaş’ın tutuklanması siyasal nedenlerden kaynaklanmaktadır.
İki AİHM kararından ve pek çok Bakanlar Komitesi kararından sonra Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması her şeyden önce bir hukuksal zorunluluk. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olmasının getirdiği bir yükümlülük. Aynı zamanda bir hukuk devleti sorunu. İnsanları hukuka aykırı olarak zindanlarda tutmanın ne hukuk devletiyle ne de demokrasiyle bağdaşmadığı açık.
Rıza Türmen kimdir?
Türkiye'nin önde gelen insan hakları hukukçularından ve diplomatlarından olan Rıza Türmen İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
Kanada Montreal McGill Üniversitesi'nden hukuk yüksek lisansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Siyasal Bilimler doktorası aldı.
Avukatlık stajını yaptıktan sonra, 1966 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulundu.
1985'de Singapur'a ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı.
1993 Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda ve AGİT, İnsani Boyut Toplantıları'nda Türk Heyeti Başkanlığı'nı yaptı.
1994'te İsviçre'ye Büyükelçi olarak atandı. 1996'da Türkiye'nin Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi oldu.
1998 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlığına seçildi. 2008 yılına kadar bu görevi sürdürdü.
2008'de Türkiye'ye döndükten sonra 10 yıl Milliyet gazetesinde köşe yazıları yazdı.
2011 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. TBMM Adalet Komisyonu ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda görev yaptı.
2009 yılında Türkiye Barolar Birliği Yılın Hukukçusu Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Üstün Hizmet Ödülü, 2010 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Cumhuriyet Ödülü Rıza Türmen'e verildi.
İnsan Hakları ve hukuk konularında yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale ile kitap bölümleri kaleme aldı. "Güçsüzlerin Gücü-Türkiye'de İnsan Hakları", "Türkiye'de Demokrasi Arayışı" ve "Bir AİHM Yargıcının Not Defteri" adlı üç kitabı yayımlandı.
Halen demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını sürdüren Rıza Türmen, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi'nin eş sözcülüğünü yapıyor.
Sanata yakın ilgi duyan ve yaklaşık 40 yıldır çello (viyolonsel) çalan Rıza Türmen, T24'te 2013 yılından beri, ağırlıklı olarak temel haklar, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, genel hukuk ve politika konularında yazılar yazıyor.